8 Marttan 8 Marta
Kadın hareketinin miladi olarak dünya siyasal takvim ve literatüründe yerini alan 8. Mart, özellikle son yıllarda hemen hemen her aktivistin, siyasinin, rantçının, muhalifin diline de, kalemine de aşinadır. Bir iddiadır, ispatı kendi hakikatinde gizli olan. O tarihte ne oldu, neden o tarih, bu sorular hakkında yazmayacağım. Benim kafamdaki deli soru yada sorular aslında; kadının hakkı erkeğin hakkı diye ayırmaktan ne zaman vazgeçeceğiz? Vazgeçmeli miyiz? Hak ararken acaba neleri kaybediyoruz?. Bir eğitimci olarak 8. Martı farklı bir açıdan ele almak istiyorum.
Kadınların global dünya anlayışı içerisinde özel ve kamusal alanlardaki konumları, farklı rol ve kimlikleri, geçmiş, şimdi ve gelecek dahilinde sürekli değişme gösterir. Bence bu kaçınılmaz gerçekte tek değişmeyen kadının benliği ve birey kavramı olmalıdır. Üzerinden rol çalınıp toplumsal bir yara haline getirilen kadın haklı davasında çoğu yerde ve konuda kurban rolünden çıkamamaktadır ve malzeme olmaya devam etmektedir. Kim nerde ne zaman ‘dur’ desin diye beklemek yerine herkes kendi salahiyeti içerisinde en iyisi için uğraşmalıdır. Bununda ilk adımı aile içi eğitimdir.
1970’lerde gelinen sonuç ‘kadının farklılığı eşit olmasına engel değildir’ olmuştur. Yıl 2019; 48 yıldır bu farklılık ne yazık ki katlanarak eşitsizliğe doğru sürükleniyor. Karamsar bir tablo çizmek istememek ile birlikte, hassasiyetimizi arttırmak adına ‘ağaç yaşken eğilir’ atasözünü baz alarak özellikle evlatlarımızı yetiştirirken bu hak ve eşitliğe riayet etmek boynumuzun borcu haline gelmelidir… Konuşma şeklimiz, davranışlarımızla yetişkin ÇOCUKLAR büyütüyoruz. Kıyafetler oldukça yetişkin bireylere yakın, çocuk parfümleri, alkolsüz ‘sekt’ler, ‘dress code’lar, kravat ve abiye tutkunluğu, meslek oyuncaklarında feminin ve maskülin betimlemeleri ile gizli mesajlar ve buna benzer günlük yaşam tarzımız… en önemlisi rol modelliğimiz, geleceğin kadınlarına ve erkeklerine ya bir ışık yada bir kör kuyu seçeneği sunmakta. Çocuklarda duygusal gelişimini tamamlayamamış, sosyal faaliyetler içinde boğulmuş, kendisi olamamış, özgüveni parçalanmış gelecek bir nesil istemiyorsak 8. Marttan marta değil de sabahtan – akşama, akşamdan– sabaha 7/24 sorumlulukların bilincinde yetişkinler olarak onlara, cinsiyet farklılığının eşit hak ve özgürlüklere engel olmadığını anlatmak ve yaşamak zorundayız. Yaşanan topum değerlerinin içine itina ile kendi değer ve inanışlarını harman edebilmektir hak ve özgürlükte eşitlik. Rağmenlere rağmen insanca yaşayabilme hakkıdır. Çünkü insanın cinsiyeti yoktur.
Sevgi ve Saygılarımla
İTİNA İle Yok edilir
İnsanın varoluş sebeplerinden biridir üretmek, yenilemek, olduğu yerde saymamak ve meşgul olmak.
Ben kendim başta olmak üzere biraz bize bakmak istedim. İğne, çuvaldız hesabı… Hepimizin bildiği ama uygulamada unuttuğu, zorluk çektiği şeyleri… egosuna yenik düştüğü ve bu yüzden nice kadim dostlukları kaybettiği, haksız yere kavga ettiği zamanları, ölümlerin kaçınılmaz kayıplarında son pişmanlıkların fayda etmediğini hatırlamak ve hatırlatmak istedim.
Son zamanlarda dikkat çekici bir şekilde varoluş sebeplerimizin tersine işlediğimizi fark ediyorum. Şirazesinden çıkmış olarak yeniliğe merak, bunun getirdiği bir doyumsuzluk ve benmerkezcilik, özgürlük adına diğerlerinin sınır işgali, ‘açık sözlüyüm’, ‘lafımı esirgemem’ mantığı ile karşımızdakini incitmemiz, kırmamız hemen aklıma geliveren durumlardan sadece birkaçı.
Toplum olarak tamamen başarı ve kazanç odaklı bir sistem içinde yaşıyoruz ve bu konuda bize engel teşkil eden her bireyi ekarte etmek için itinalı bir şeklide planlar yapıyoruz. Nasıl mı? Şöyle örneklendireyim; Özrü kabahatinden büyük bir eda ile kendimizin konumunu baz alarak , ‘bana bir şey olmaz, ben buradayım’ cengaverliğinde ekarte edilmek istenen kişinin, kurumun, kuruluşun vs., topluma ne kadar zarar verdiğini ve vereceğini savunuyoruz. İtinalı bir şekilde mantıklı açıklamalar da bulunuyoruz. Hayatımızın gündem maddesi haline getiriyoruz. Tüm bunları yaparken itinalı bir şekilde asla isim vermiyoruz ve süslü bir şekilde gerek sosyal medya aracılığı ile, gerek bazı çığırtkan şahsiyetler aracılığı ile ortaya sunuyoruz. Bununla da kalmayıp, kendimizi övüp ‘bakın ben ne kadar cesurum’ diyoruz. Fırsat ve çıkar ilişkisi içinde olduğumuz her kişi, kurum ve kuruluştan ‘like’ ları, alkışları alıyoruz. Biz bundan vazgeçebilir miyiz? Bence bu kafa ve gidişle biraz zor, ama felaket tellallığı yapmak istemem. Ben yerine, Biz dersek, empati yeteneğimizi geliştirirsek, kazanç odaklı yaşamayı terk edersek, egolarımızı biraz dizginleyip, karşının başarısıyla mutluluk ve gurur duyabilirsek; neden olmasın?
Beni daha fazla endişelendiren durum aslında evlatlarımız. Çünkü biz ebeveynler, ‘ben yapamadım, yaşayamadım ama sen yap ve yasa evladım’, ‘her şey evlatlarımız için’ dürtüsü ile onları yetiştirirken adeta yarış atı hazırlar gibi ‘en iyisine layıksın, en iyisi olmalısın, sen benim evladımsın, haydi göreyim seni!’ marşları eşliğinde kah hediyelerle kah asılsız tehditlerle bazen de şiddetin her türlüsü ile onların hali hazırda var olan güvene, sevgiye, sadakate, pozitif düşünceye, toplu hareket etmeye ve paylaşmaya dair tüm doğrularını itina ile yok ediyoruz. İşin acı olan tarafı bu yok etmeyi bilerek yapmıyoruz, sürü psikolojisi etkisi ile zamana uyuyoruz.
Büyümeden büyüyen çocuklar, erozyona uğramış bir gençlik, sahte bir erdemlik ve hep bir bilgelik içerisinde hayatımızı kimlere ve neye göre yaşayıp yönlendirdiğimizi sorgulamadan otomatiğe bağlayarak yaşıyoruz. Stop düğmemiz ile sonlanarak gelinen nokta ise kimimize e göre vuslat, kimimize göre de sonsuz bir karanlık olan kara toprakla hemhallik. Bu gerçek, dünya var olduğundan beri değişmeyen yegane kural. Her nefis ölümü tadacaktır.
Uzun lafın kısası, bizlere kadim dostlar nasip olsun. Vefa nedir bilen, itina ile seven ve sayan ve yok etmeyen… Bizlere de öyle olmak lütfunda bulunulsun.
Sevgi ve Saygılarımla
Kadının Adı Var!
Yıllar önceydi… Herkes bir kitaptan bahsediyordu, çok iyiydi, toplumun kanayan yarasına parmak basan bir kitaptı… Adı hayli değişik gelmişti bana ‘Kadının Adı Yok!’ Merakla alıp okumuştum bende. Elden ele dolaşmıştı kitap lisede, o zamanlar, serde ergenlik, biraz evvel akıllılık ve deli deli sorular… dün gibi aklımda. O kadar doğru geliyordu ki yazılanlar. Baskıcı bir baba, tutucu bir çevre ve kimliğini tamamlayamamış bir kadın profili. Derdinden beslenen, derman aramaya hacet duymayan çoğu kişinin yaptığı gibi ahladık, vahladık, kahrolsun dedik, ve dedik ve…. evet!
Kadın hareketinin özgeçmişine bakıldığında bu profil tüm dünya üzerinde yıllardır geçerli. Tıpkı salgın bir virüs gibi, ırkçılık gibi, bitmeyen savaşlar gibi, diğer tüm kötülükler gibi. Kitabın yayımlandığı yıldan bu yana bir çeyrek asır geçti. Artık evrensel düzeyde kadınların bir çok olumlu değişikler ile kendinden söz ettirmesinin yanı sıra sorunlar bakımından da bir sürekliliğin olduğu apaçık ortada. Bu sorunların tamamen ortadan kalkmasını beklemek gibi ütopik bir istek içinde olmamak gerekse de, birey olarak her kadının hak ve özgürlük mücadelesi ve başarısı için savaştığı kadar sorumluluk bilincine de sahip olması gerekir. Bu bilincin yaratılması ve devamlılığı sadece eğitimsel, kültürel, sosyal çalışma ve çabadan ibaret olmamalıdır. Esasen kadınlar etnik, mezhepsel farklar, köy-kent ayrışması gözetmeksizin tüm farklılıklarını birer zenginlik olarak kabul edip örgütlenmeye gitmelidir. Nasıl bir Kadın? sorusuna verilecek en güzel cevap da bu örgütlenme ortaya çıkaracaktır. Kenedini seven, kendini hep kendisi ile kıyaslayan, sorumluluk bilinci yüksek, doğru özgüvenli insan! Bu cevabın ana temalarıdır. Diğer cevaplar ne yazık ki kadına yaftalanmış, üzerine yakışmadığı halde taşımak zorunda hissettiği sahte değer cevaplarıdır.
Global dünya ve tüketici bir topluma everildiğimiz şu zaman içerisinde üreten, büyüten, kariyer odaklı olan, ‘modern’ kadın profilinin yanı sıra, satır aralarında iş alanında hakkın yenmesi, cinsel taciz, hemcinsleri ile ve diğerleri ile haksız rekabet, kariyer savaşı, anne, eş, işçi, memur ve birazda yönetici kadrosu… onlarca rol üstlenmiş bir kadın profili bize ıssız adadan el sallayan ve kurtarılmayı bekleyen kazazede gibi adeta… Kim görür ne zaman görür, meçhul. Oysaki yükseklerde birleşme yerine, birleşerek yükselebilmeyi seçtiğimiz vakit, kadının adının ne kadar var olduğunu da ispatlamaya başladığımız vakit olacaktır.
Sevgi ve Saygılarımla
Tebrikler, Koç Gibi Bir Danışmanınız oldu!
Tüketici ve başarı odaklı bir toplum olarak müthiş bir performansla hayatla başa çıkma mücadelesi veriyoruz. Hepimiz asgari risk alarak en yüksek verimi alma çabasında koşturuyoruz. İç huzur dışa yansır gerçeğinden yola çıkarak, adeta kusursuzluğun formülünü arayan bizler, bu mücadele içinde yeni çözümler aramaktan da kendimizi alamıyoruz. Değerlerimiz, hayatımız farklılaştıkça ezoterik yaklaşımlar, bilişsel terapiler, psikoterapiler, pedagojik tanımlar, yaşam stilistleri vb. çözüm timsalleri olarak kendilerinden söz ettirmeyi başladılar. Kah tabu, kah ayıp olarak görülen çoğu tedavi yöntemi adeta vazgeçilmezlerimizin arasında yer alır oldu. Bu çokluğun içinde ister istemez birde bilgi kirliliği yada karmaşası doğdu. Bir nebze olsun ışık tutmak için Avusturya resmi makamlarınca şu an en çok gündemde olan mesleklere biraz daha yakından bakalım, ortak alanları nelerdir, inceleyelim.
Psikolog (Ruh Bilimci): İnsanların problemleri ve psikolojik rahatsızlıklarını anlamak ve çözmek için gerek bilimsel araştırmalar yapan gerek konuşarak tedavi uygulayan kişidir. Birçok farklı alanda (medya, okul, yetişkin. hukuk) hizmet verir. Eğitimi üniversite seviyesidir. İlaç verme yetkisi yoktur.
Psikiyatrist: Orijini tip doktorudur. Öncelikleri psikotik ve ağır nevrotik hastalardır. Nevrotik rahatsızlığı ve kökeni fiziksel sorunlara da dayanan bireyler’in yardım aldıkları doktorlardır… Her türlü ilaç yazma hakkına sahip olan tek branştır. Eğitimi üniversite seviyesidir.
Pedagog: Eğitim bilimci, eğitimci. İnsanın tüm hayatı boyunca gelişiminin takipçisidir. Özellikle Çocuk Gelişiminde son yıllarda oldukça rağbet görmektedir. Çeşitli terapi, teknik ve yöntemler ile çalışır. Psikolog ve psikiyatrist ile ortak alanları vardır ve beraber çalışırlar. İlaç verme yetkisi yoktur. Eğitimi üniversite seviyesidir.
Psikoterapist: Tedavi amaçlı kişi ile işbirliği içinde iletişimi sağlayan uzmanlardır. Belirli bir teori ve paradigmaya dayanan bir öğretisi vardır. Bireysel özgürlük için faydalı bir metottur. LSB ile ortak alanları hayli fazladır. Eğitimi özel yada üniversitedir. İlaç verme yetkileri yoktur.
Psikolojide Bilimsel Araştırma Yöntemleri
Psikoloji Bilimi literatürde Ruh Bilimi olarak adlandırılır. Psikoloji, 19`cu yüzyılın ortalarına kadar Filozofi biliminin alt disiplini olarak yer bulsa da somut bir tarih olmaksızın tarihsel gelişimi içerisinde ayrı bir bilim dalı olarak yerini alır. İnsanlığın varoluşundan buyana Psikoloji Bilimi davranış, bilişsel, zihinsel çerçeveler içinde kuram üretme, araştırma, uygulama görevlerini üzerine alır. Bununla beraber Klinik Psikoloji, Psikolojinin diğer tüm alt birimlerden en popüler olanıdır. (Rettenwender 2018, S.8)
Bireye odaklı çalışan Psikoloji Bilimi, bireyin davranış ve deneyimlerini baz alır. Davranış bireyin tüm hal ve hareketlerini, deneyim ise tüm yaşadıklarını içerir. Bireyin duygusal ve davranışsal sorunlarının lisansüstü düzeyde araştırılıp değerIendirilmesi, gereken durumlarda terapilerle tedavi edilmesi, hastalık önleyici programlar geliştirmesi Klinik Psikolojinin başlıca görevlerindendir.
İnsan nasıl hisseder? Algı nedir, insan nasıl algılar? Ne düşünür? Bilinç nasıl işler? Bilinçaltı ve üstü nedir gibi ve benzeri sorular Psikoloji Biliminin temel yapı taşlarıdır. Bu yapı taşları içsel deneyimle birlikte dış etkenler olarak kabul edilen çevre, bireyin gelişimindeki şartlar ve durum göz önünde bulundurularak her zaman farklılık gösterir. (Eskin 2020, S. 115-116). Bu farklılıklar ise Psikoloji biliminin vazgeçilmezleridir. Sözü edilen farklılıklar Psikoloji biliminin aşağıda sıralanan metotlarında kullanılır.
1.Araştırma Metotları:
İç Gözlem (Her zaman güvenilir olamaz)
Dış Gözlem (İç gözlem, Grup Gözlemi ve Süpervizyon ile beraber deneyim ve davranışı analiz eder)
2.Sunum Metotları
İstatistik her türlü veri ve bilgiler yer alır.
3.Teşhis Metotları
Test, Analiz ve Röportaj doğrultusunda çalışır
4.Tedavi Metotları ve Yöntemleri
Tanısı koyulmuş tüm psikolojik rahatsızların tedavisini içerir. (Reutterrer 2003, S.12)
Psikologlar Bilimsel Yöntem kullanımında iki yön kullanmayı kural haline getirirler. Birincisi kuşkucu bir tutum, diğeri ise görgül yaklaşımdır. Deneyi ve gözlemi görgül yaklaşımın temel öğesi olarak kabul eden psikologlar, kuşkucu tutum ile birlikte sağlam verilere ulaşmayı hedefler. (Göz 2018, S. 3)
Tüm bu bilgilerin bilim ışığında doğru bir veri olarak kabul edilmesi ise sadece bilimsel yöntem ile mümkündür. Soyut bir kavram olarak kabul edilen bilimsel yöntem, bilginin doğru erişimi için kullanılan tüm soru ve akabindeki cevapların yöntemini açıklar.
Bilimsel Yöntemi biraz daha yakından incelemek için Bilimin tanımına göz atmak gerekir:
Türk Dil Kurumunun bakışına göre bilim, olayların ya da evrenin bir bölümünü kendine konu olarak seçen ve deneysel yöntemler yardımı ile yasalar çıkarmayı hedefleyen düzenli bilgidir (www.ııenstitü.com). Bu bilgi doğrultusunda içinde bulunduğumuz yaşam ve evreni anlama gayreti bilimi daha yalın bir şekilde anlatır. Başka bir bakış açısı da bize bu bilginin deneysel yöntemlerin yanı sıra gerçeklikten de yola çıkılarak sonuç alınmaya çalışılan belirli bir düzen dahilinde var olan bir süreç olduğunu anlatır. Daha yalın bir anlatımla, bulunduğumuz hayatı bilme isteğinden yola çıkarak, belli bir amaca yönelik açıklama çabası süreci bilim olarak tanımlanabilir (www.ııenstitü.com).
Bilim;
1.Tarihsel Bağlam
2.Sosyal ve Kültürel Bağlam
3.Ahlaki Bağlam
olarak toplam üç temel yapı taşı içerir. Aşağıda bu yapı taşlarının kısa bir özeti verilmektedir.
1.Tarihsel Bağlam:
Başta da değinildiği gibi tam olarak bilinmemekle birlikte 19. yüzyılın ortalarına dek Psikoloji Bilimi bağımsız olarak görülmez. Psikolojinin bir bilim olarak kabul edilmesinde bireyin davranışı baz alınarak amprisizim benimsenmiştir. Görgül yaklaşım anlamına gelen bu terim günümüze dek varlığını korusa da tarih içinde değişimlere uğradığı gözlemlenebilir. Psikoloji biliminde Davranışsal Psikoloji (behaviorizm) 20. yüzyılın ortalarına kadar oldukça hâkim bir bakış açı olarak nitelenir. Bilişsel ve Hümanist Psikoloji ise 21. yüzyılın hemen başlarından itibaren Psikoloji Biliminin ekolleri arasında yerini alırlar.
Tarihsel bu gelişimin içinde elbette bilgisayar devrimi oldukça önemli bir rol oynar. Başta ABD olmak üzere bilgisayar kişinin davranışlarının ve duygularının ölçümünden nörolojik konulara kadar tüm metotlarda kalem ve kağıdın yerini alarak dünyada yeni bir çığır açar. Kısa adı APA olan Amerikan Psikologlar Birliği 1892 yılında 31 üyeyle bu tarihçenin içinde yer alır. 100. yıl itibari ile üye sayısı 72.000dir.
Ayrıca APS (Psikolojik Birimler Birliği) 1988 de bir diğer profesyonel organizasyon olarak Psikoloji bilimi tarihinde yerini alır. Her iki kuruluş da günümüze dek Psikoloji bilim dalının daha iyiye gitmesi için oldukça çaba ve emek sarf eder. Aşağıda verilen website adresleri bu iki organizasyona nasıl dahil ola bilineceğini açıkça anlatır.
(APA) www.apa.org
(APS) www.psychologicalscience.org (Göz 2018, S. 9)
2.Sosyal ve Kültürel Bağlam
Her toplumun kendi içinde sosyolojik ve kültürel gelişimi vardır.
Evrensel kural ve kuramlar dışında toplumlar sosyolojik ve kültürel olarak benzerliklerinin yanı sıra kendilerine ait bir de özerklik sergilerler. Bir toplumun bireyinde oluşan değişiklik o toplumun değişmesini kaçınılmaz hale getirir ve böylelikle toplumdaki sosyal ve kültürel her olay Psikoloji Bilimini doğrudan etkiler. Bu etkileşim çağın ruhu (Zeitgeist) olarak toplumdaki adet, gelenek, göreneklere ışık tutar, yön gösterir (Göz 2018, S. 10).
Akla gelebilecek her çatışma, ya da farklı görüş beyanları toplumun evrildiği yönlerin göstergesi olarak kabul edilebilir. Bu bağlamda psikologların kuram araştırmaları da evrilen yönlerin doğrultusunda olur. Örnek olarak bir toplumun şiddet eğilimi, ya da yardımseverliği, o toplumun bireyleri ve kültürü baz alınarak araştırılır ve psikolojik çalışmalarda bu doğrultuda yürütülür. Toplumlardaki ortak özelliklerin çıkış noktası da böyledir.
Kişinin kendi çevresinde otoritesini sağlama şekli, ya da kendini ifade etme şekli, egosunu tanıma ve tanıtma şekli tümevarım bir denklem gibi toplumun da sosyo-kültürel yapısını belirler.
Bu yapı bazen üniversal, bir başka değimle evrensel bir dokuya sahip olsa da yapılan araştırmalar toplumlar arası kültürel, coğrafi, dini, sosyoekonomik farklılıkların olduğunu diğer bir gerçeklik olarak ortaya koymaktadır. Bu şekilde her toplumun kendine ait bir toplumsal ve kültürel kimliğinden de söz edilebilir (Tarhan 2009, S. 93-97). İnsanların çok kültürlü ve kollektivist bir yapıya sahip olduğuda dahil edilirse psikolojik araştırmalarda otonom tutum, yada başka bir söylemle her toplumu kendi aidiyetleri içinde algılama ve anlama kaçınılmazdır. Bundan dolayı yapılan ve yapılacak olan her türlü psikolojik araştırma itinalı bir şekilde gerçekleşir. (Göz 2018, S. 11)
3.Ahlaki Bağlam:
Ahlak insanoğlunun varoluşundan buyana din ile birlikte anılan bir değer olarak kendi ekseni etrafında gelişir ve genişler. Toplumun ahlaki ya da başka bir deyimle etik değerleri Psikoloik araştırmalarda çok önemli bir yer teşkil eder. İnsanın ve toplumların, yukarıda açıklanan tüm değerlerin hammaddesi olarak görülen ahlak psikoloji biliminde de ayrıca önem teşkil eder.
Gerçeği arama etkinliği olarak kabul edilen bilim olgusu, bu arama esnasında var olan tüm olanaklar dahilinde sahtekarlık ve hilecilikten eser olmaksızın çalışmak durumundadır. Yalan ve gerçeğe aykırı, kulaktan dolma her çeşit bilgi kirliliği bilimsel olarak kesinlikle kabul görmez ve işleve sunulamaz. Plagiarizm (aşırmacılık) bunun en güzel evrensel örneğidir. Emeğe ve düşünceye saygı düsturundan yola çıkarak her yapılan araştırma hakkı ile belgelendirilmek zorundadır. Aksi haldeki tüm araştırmalar kanıtsız bilgi ve vasıfsız söyleyişten öte gidemez (Göz 2018, S. 14).
Bilimsel dürüstlüğün her zaman doğru şekilde olması için, aşırmacılığı önlemek için, araştırmacıların dürüst şekilde çalışmalarını sağlamak için birçok bilim kurumu tarafından etik yönetmelikler hazırlanmıştır. Bu yönetmeliklerde insanlar kadar hayvanlarında hakları gözetilmiştir. Alanda bu konu ile alakalı en kapsamlı hizmeti veren APAdır. Her araştırmacının muhakkak APA’nın etik prensiplerini öğrenerek yola çıkması öngörülür. Görmeden inanmamak, kuşkucu yaklaşım ile olayları araştırmak ve sorgulamak bilimsel araştırmaların olmazsa olmazlarıdır.
Tüm bu kavramlar içerisinde yapılabilecek hatalarda yeni buluş ve keşiflere öncülük eder ve bilimsel araştırmacıları daha temkinli olmaya teşvik eder. Psikoloji biliminin alt alanı olarak kabul edilen Klinik Psikoloji sürekli güncel olma özelliğini de yapılan bu nicel ve nitel araştırmalar sonucuna borçludur. Bu güncellik klinik psikolojinin gerek bireysel gerekse akademik kuram araştırmalarında hayat boyu öğrenme düsturu olarak kabul edilir.
Klinik psikoloji denildiğinde akla gelen en önemli faktörlerden biri de bilimsel araştırma yöntemleridir (Göz 2018, S. 27-28).
Bilimsel araştırmanın ilk adımı soru belirlemedir. Bu soru ikinci adımda hipotez olarak ortaya çıkar. Hipotez gözlenebilir kavramlar eşliğinde incelenmek istenen konunun geçici açıklaması olarak tanımlanır. Kuşkucu ve görgül bir yaklaşımı olan bilimsel yöntemde deney ve araştırmalar bağımsız değişken ve bağımlı değişkenlerle ölçülür. Bilimsel araştırma tüm bu çalışmalarını eleştirel, sistemli, işevuruk, yansız, geçerli, güvenilir, test edilebilir özellikleri ile ifa eder. Bu özelliklerle de bilimsel olmayan günlük yaklaşımlardan kendini soyutlar. Betimleme, kestirim, açıklama ve uygulama kavramları da bilimsel araştırmanın amaçlarını çerçeve içine alır. Bu Amaç ve özellikler aşağıda daha geniş biçimde ele alınmıştır (Göz 2018, S. 29).
Gözlem: Burada amaçlanan durum, kişinin rastgele, kontrolsüz yaptığı gözlemler değildir. Bilimsel araştırmalarda yapılan gözlemler bilim insanları tarafından sistemli ve kontrollü vuku bulur. Psikoloji tarihinde ‘Akıllı Hans’ olarak geçen bir gözlem bu kuramı doğrular niteliktedir. Akıllı Hans sahibi tarafından zekası oldukça üstün bir at olarak lanse edilir. Bunun kanıtı olarak at, sahibi ile beraber belirli grupların önünde sorulan soruları vücut dili ile cevaplar. Bu cevapların doğru olması ata akıllı olma özelliğini kazandırır. Atın verdiği tepkiler bilimsel olmayan günlük gözlemler doğrultusunda ‘Zeka Üstünlüğü’ olarak adeta doğaüstü bir yetenek olarak betimlenir.
Bunun üzerine bilim insanları kontrollü ve sistematik gözlemleri ile değiştirilen koşullar karşısında atın verdiği tepkileri gözlemler. Sonuçta atın sorulana değil, sahibinin verdiği değişken direktiflere karşı reaksiyon gösterdiği ve akabinde de değiştirdiği ispatlanır. Buradaki deneyden ortaya çıkan sonuç, bilimsel gözlemin kontrollü ve sistematik olma zorunluluğudur.
Diğeri güncel gözlemden öteye gidemez. Bağımlı ve bağımsız değişken faktörler bütün bilimsel gözlemlerde hem nitel hem nicel olarak etki ve tepkiyi ölçmek için kullanılır (Göz 2018, S. 31).
Kavram: Psikolojik araştırma yöntemlerinde diğer bir konudakavramdır. Kavram kelime anlamı olarak bir veya birden çok nesne, olay arasındaki ilişkiyi tarif edebilmek için kullanılan bir yöntem olarak tanımlanır. Güncel hayatta kavramın nedeni, nasılı çok fazla önem teşkil etmez. Hatta yerine göre karşılıklı kavram çatışmaları bile yaşanabilir, bu da bireylerin farklı bakış açılarından meydana gelir (www.türkedebiyatı.org).
Psikoloji Biliminde Kavram farklı bir çerçeveye bürünür. Adı yapı olarak değişir. Psikoloji literatüründe her tanım zeka, depresyon, öğrenme vs. hepsi birer yapı olarak kabul edilir. İşevuruk tanımlamada bu yapı sonucu ortaya çıkar. İşevuruk tanımlar kesin bir anlam taşır bu nedenle bilimsel araştırma için önemlidir.Ancak kültürlerarasi inceleme veyahut arastirmalarda isevuruk tanimlar kesin olmayabilir.Bu husus isvevuruk tanımlama hakkındaki eleştiriyi beraberinde getirse de bilim insanlarının bir yapı hakkındaki karşılıklı fikir beyanlarının net anlaşmasına olanak sunar.
Rapor etme: Yukarıda da bahsi geçtiği gibi güncel hayatta bireylerin olayları daha net anlaması, kaydetmesi, idame etmesi için kullanılan bir metot olarak kabul görür. Rapor etme bilimsel araştırmalarda etkin bir rol oynar. Bir yapının betimleme ile çıkarımı arasındaki farkı ortaya koymada yardımcı olur. Tüm bu işlemler kesinlikle yansız bir şekilde yapılır. Aksi halde yanlı bir rapor bilimselliğini kaybeder ve güncel bir rapor halini alır.
Rapor etmenin yanı sıra ölçme ve araçlarda bilimsel araştırmada önemli faktörlerdir. Araştırmaların, yapıların daha verimli olması için, nitel ve nicelik içeren test, anket gibi araçlar bilimsellikte araştırmacılara her zaman lazım olan araçlardır.Bu araçlar sayesinde ölçümlerde araştırmalarda yerini alır. Ölçme iki şekildedir. Birincisi fiziksel ölçüm olup, ağırlık, uzunluk gibi somut verilerden ortaya çıkar. Bunun yanı sıra ikinci ölçüm psikolojik ölçümdür ve araştırmacıların ortak kararları ya da aralarındaki uyum ile tanımlanır. Ölçümlerin güvenilir ve geçerli olması gerekir. Buda yine nicel ve nitelikli araç ve gözlem sonucu sağlanabilir (Göz 2018, S. 36).
Hipotez: Bilimsel araştırma yöntemlerinin diğer önemli öğesi de hipotezdir. Hipotez, her bilimsel araştırmada olduğu gibi klinik psikoloji araştırıma ve yöntemleri içinde de yön verici önem taşır. Kelime anlamı olarak geçici gerçeklik, varsayım anlamına gelen hipotez nasıl? ve neden? sorularını cevaplamak için uğraşır. Belirli değişkenleri baz alarak gerek teorik gerek pratik alanda sonuca ulaşmak için gerekli bir araçtır. Buna örnek olarak insanlar neden kavga eder? Neden başarı her bireyde aynı değildir? Kişilik oluşumu ve çevre arasında nasıl bir yakınlık vardır? Statü anlayışı neden kişiye göre değişkendir gibi sorular verilebilir. Ancak bir hipotezin güncel ya da bilimsel olduğunu ayıran özellik, hipotezin test edilebilirliğidir (testability).
Hipotezlerde üç farklı hipotez bahsedilen test edilebilirlik özelliğe sahip değildir. Birincisi, açık tanımlanmayan kavramları içeren hipotez, ikincisi kısır döngü içinde olan ve kendisi ile tanımlanıp açıklanan hipotez ve son olarak bilim ışığı altında olan, bilimin tanımlamadığı etken ve fikirlere yer veren hipotez (Göz 2018, S. 38). Bunun haricindeki hipotezler bilimsel araştırma ye yöntemlerde kullanılır.
Buraya kadar ele alınan tüm araç ve düşünce şekillerinde öne çıkan bulgu güncel hayat ve bilimsel hayat arasında ciddi farklılıkların günlük hayatta olaylar karşısında düşünce, duygu ve akabinde gelişen davranış veyahut bunlara verilen tepkiler, bilimsellikten uzaktır. Güncel hayatın getirisi içinde normal statü üzerinde seyreder. Ancak psikologlar bu seyirden meydana gelen durumları bilimselliğe dökmek istediklerinde belirli amaçlar güderler. Bu amaçlar bilimsel yöntemin içinde dört tanedir. Aşağıda kısaca şu şekilde özetlenir.
1.Betimleme:
Bilimsel araştırmalar gerçekleştirilen betimleme, olayların yada davranışların anlamını, arasındaki ilişkiyi, nicel analizle incelediği ortaya çıkardığı işlemdir. Örnek olarak, aşırı kaygı yasayan bir kişinin gözlenebilen ve gözlenemeyen değişkenleri arasındaki ilişki göz önüne alınarak kaygıya neden olan etkenleri ortaya koyma ve buna bağlı olarak betimleme işlemi ile kaygı bozukluğunun tanımı yapılır. Başka bir deyimle keşif işlemi olarak da tanımlanabilir. Klinik psikoloji tarihinde Pawlow’un klasik koşullu öğrenmeyi keşfi betimlemeye ait diğer önemli bir örnektir (www.psikolojibilimi.gen.tr).
2.Kestirim (prediction):
Bu amacın tanımına geçmeden önce korelasyonu tanımlamak gerekir. Yapılan bir araştırmada iki değişken içindeki ölçüm birlikte değişiyorsa yada değişen puanlar (covary) beraber ise bu değişim korelasyon olarak tanımlanır. Örnek olarak Stres ve hastalık arasında bir korelasyon vardır. Buda şu şekilde açıklanır: Stresli bir hayata sahip olan bireyin belirli hastalıklara yakalanması olağandır (Göz 2018, S. 44-45). Diğer bir deyimle Kestirim Yordama olarak tanımlanır ve olayların önceden tahmin edilmesi olarak açıklanır (www.psikolojibilimi.gen.tr).
3.Açıklama:
Açıklama, evren gerçekleri (ilke ve yasa) ve kuram olarak ikiye ayrılır. Bir olayın nedeni belirlendiğinde onu açıklaması kolaylaşır. Bilim insanlarının yeterince araştırma sonucu elde ettikleri tüm bilgileri doğru bir şekilde analiz edip, bu sonuçlardaki düzenlilikleri görmeye çalışmaları ile açıklama amacına ulaşır (www.psikolojibilmi.gen.tr). Psikoloji bilim insanları nedenleri belirlenebilen araştırmaların açıklamalarını yapabilirler. Buda nedensel çıkarım gerektirir. Bilim insanları nedensel çıkarımın oluşması için üç önemli koşulun varoluşunu mecbur tutarlar:
Birincisi, olayların birlikte gelişimi, ikincisi, zaman-sıra ilişkisi ve üçüncüsü de mümkün alternatif nedenlerin elenmesidir. Açıklamanın doğru ve geçerli olması için her üç koşulun mevcut olması gerekir. Ayrıca, elde edilen sonuçların en az iki koşul uyumluluğu karşılaştırılmalıdır. Yapılan tüm araştırmalarda bilim insanları laboratuvar ortamlarında gerçekleştirilen deneylerle gerçek hayatta vuku bulan olaylar arasında bir fark olduğunu bilir. Bu farka rağmen her ikisini de geçerli bulgu olarak kabul edip uygulamaya koyarlar. Bu tür uygulamalarda laboratuvar ortamında bulunan bulgular düzenli gözlemlerle gerçek hayattaki olayları açıklar (Göz 2018, S. 47).
4.Uygulama:
Gerçek dünyada yer alan bilgilerin doğrultusunda yapılan uygulama, psikolojide araştırma yapmanın dördüncü ve son amacıdır. İnsan hayatını daha kaliteli bir hale getirmek için yahut iyileştirmek için yapılan psikolojik çalışmalar uygulamalı araştırma ve temel araştırma olarak ikiye ayrılır.
Temel araştırma bilim için bilim olgusu güder ve zihinsel süreç ve davranışları baz alarak çalışır. Ortaya sürülen bir teorinin laboratuvar ortamında test edilmesi bu çalışmanın temelidir. Uygulamalı araştırma ise laboratuvar ortamı haricinde güncel yaşam yerleri ve koşullarında farklı kesimlerde çalışır. Öğrenciler, yöneticiler gibi farklı kesimlerde ikamet eden bireylerin hayatlarında psikolojik destek programları sunmak, hayatlarını bir anlamda iyileştirmek, uygulamalı araştırmaya verilebilecek örnekler arasındadır.
Bu iki farklı araştırma her ne kadar birbirlerine zıt düşeslerde son yıllarda ortak karar almanın ve çalışmanın insanlık adına çok daha verimli olduğunu kabul eder. Laboratuvar ortamında hayat bulmuş bir kuramın, gerçek hayatta işlenmesi, hayata dahil edilmesi iki uygulamanın da beraber çalışmanın zorunlu ve bir o kadar da nitelikli olduğu gerçeğini ortaya çıkarır. Bu anlamda bilimsel teoriler geliştirilir (Göz 2018, S.49).
Teori bir olayın ya da olayların çıkış sebeplerini açıklamak için, aralarındaki ilişkiyi tanımlamak ya da betimlemek için mantığa dayalı bir önerimdir. Teoriler ortak özelliklere sahip olsalar da özerk karaktere sahiplerdir. Mantığa dayalı bir fikir seti olan teori bir olayın ya da olayların ortaya çıkış sebeplerini de açıklar. Teoriler mevcut bilgileri organize eder, bu sebeple yeni araştırmalarında öncüsü olur. Bu araştırmalarda bağımlı ve bağımsız değişkenler araç vazifesi görürler. Bu araçlarla çalışıldığında bilimsel teoriler hipotezlerin oluşmasına sebep verir. Bundan dolayı da psikolojide teori geliştirme önemli rol oynar.
Teorilerin test edilmesi ya da değerlendirilmesi zordur. Kuşkucu ve görgül yaklaşımla incelenen her teori ampirik ve mantıksal testlere tabi tutulur. Bu testler eleştirisel bilim gözü ile yapılır. Bir Teorinin bilimsel olarak geçerlilik kazanması içinde bulunan hipotezin yada hipotezlerin yukarıda anlatıldığı gibi test edilmesi ile mümkündür. Buradan da anlaşılacağı üzere bilimsel bir teori titizlikle hazırlanmış tüm testlere tabi tutulup bu testleri geçebilen teoridir (Göz 2018, S. 50-51).
KAYNAKÇA
Eskin, M. (2020). Klinik Psikoloji, bilim ve Uygulama. Ankara:Ayrıntı Basım Yayım. Mat.
Göz, İ. (2018). Psikolojide Araştırma Yöntemleri. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.
Rettenwender, E. (2018). Psychologie. Wien: Veritas Verlag.
Reutterer, A. (2003). Erleben und Verhalten. Wien: OBV Verlag.
Tarhan, N. (2009). Toplum Psikolojisi ve Empati.Sitem Matbaacılık. Istanbul: Timas Yayinlari.
http://ww16.iienstitü.com/?sub1=20210119-0528-1950-9d12-b9003bd2694f (18.01.2021)
www.psikolojibilimi.gen.tr. (18.01.2021)
https://www.turkedebiyati.org/kavram-nedir/ (18.01.2021)